Makale
‘Halife’ köprüden atlayan adama ne derdi acaba?
GeçtiÄŸimiz hafta, Köprü’nün korkuluklarına intihar etmek üzere çıkan bir adamın haberi düştü sayfalarımıza... Bu tip vakalar için özel olarak yetiÅŸtirilmiÅŸ, ikna edici, müzakere kabiliyeti yüksek, güven uyandırıcı uzman güvenlikçiler varmış haberin arka detaylarından öğrendiÄŸimize göre. Tam adamcağızı geri çıkmaya ikna edeceklerken, yanlarından geçmekte olan bir araçtan iki kadın sarkarak; ölüm kalım trapezindeki adama sataÅŸmışlar: “Atlasana hadi, atla! Ne duruyorsun!” diyerek meydan okumuÅŸlar... Bu tür vakalarda trafik yavaÅŸlayıp sıkışıyor. Hatıra fotoÄŸrafı çekmek isteyenlerden, merakla ne oluyor diye bakanlara kadar sel olup biriken trafik, ÅŸehrin altını üstüne getiriyor. Ä°stanbul bu. Herkesin canı burnunda.
Adamcağız tam cayıp geri dönecekken, kadınları duyup; “atla ha.. atla” demiÅŸ ve kendini kapıp koyuvermiÅŸ mavi sulara. Mavi su dedikse, o yükseklikte, mavi granit, mavi mermer, mavi ölüm... O kadınlar için ÅŸimdi trafik açılmış mıdır, acaba...
İçinizden intiharın karakter zayıflığıyla ilgili olduğunu düşüneceksiniz belki. Belki adamın içkili olduğunu, daha evvel de intihar girişiminde bulunduğunu, bağımlılıkla yeterince mücadele edilmediğini, ahlaki yozlaşmanın bu tür elim sonuçları getirdiği de geçebilecektir içinizden... Hep böyle olur ya. Faciadan sonra bir sürü kurtarma konuşmaları yaparız.
Benim takıldığımsa o iki kadın. “Atla” diye yangına körükle giden, merhamete dair kalplerinden her ÅŸeyi silip süpürmüş, her ÅŸeyi çok iyi bilen, güçlü karakter sahibi, kendinden gayet emin, Köprü’ye çıkmış adam kadar asla zayıf iradeli olmayan o iki muktedir kadın. Gecikmenin profesyonel yaÅŸam için ölümle eÅŸ deÄŸer olduÄŸunu gayet iyi bilen, “aÄŸzıma saÄŸlık, az bile demiÅŸim” diyen modern yaÅŸam kompetanı o iki tahammülsüz kadın...
Onlardan çok var bu ülkede... Hatta kendimizi dikkatle dinlediğimizde içimizdeki derinlerden her an dışarı fırlamak için bahane arayan benzerleri de vardır büyük ihtimalle...
Niçin mi böyle dedim...
Mimari tasarım ve mimiklerle ilgili karşılaÅŸtırmalı metin okumalarında rastladığım “benzeÅŸim” hadisesinin kaidelerini, pekala insanlar arasındaki davranış modellerinde de sürebiliyorsunuz. Uzun evliliklerde eÅŸlerin giderek birbirlerine benzemesi, komÅŸuların birbirine benzeÅŸen adetleri, hatta mimiklerinizi taklit etmeye baÅŸlayan kedi veya köpeÄŸiniz, ortak mırıldanılan ÅŸarkılar, birlikte gülünen fıkralar, ortak anıları çağıran koku hafızası, reklam tabelaları, markalar, apartman ve balkon stilleri, konfeksiyon ve plastik tekrarlar, kullandığımız bilet ve jetonlara kadar... Bizi kuÅŸatan modern tasarımın, ister istemez bir parçasıyız... Bu aynı zamanda bellek.
***
Nuray Mert kızgınlıkla olsa gerek, tahrik edici olmasını umduÄŸunu da zannediyorum, muhafazakar kesimin nasıl bir gelecek tasavvuruna sahip olduÄŸunu soruyordu geçenlerde. Muhafazakar mı, mütedeyyin mi, Ä°slamcı mı, AK Partili mi tam olarak bir gazete köşesine sığmayacak kadar uzun bir tartışma ama neticede anlıyoruz biz mikslenmiÅŸ bu sorunun muradını... “Ä°slam Devleti” veya “Hilafet” gibi bir idealin olup olmadığı yoklaması.
AK Parti’yi Ä°slamcılıkla, AK Partilileriyse Ä°slamcı olmakla iÅŸaretlemek, paralel yapının kaçtığı kolaycılıktı oysa. Åžayet radikal Ä°slam parantezine alınırsa el çabukluÄŸu marifet cinsinden AK Parti’nin başının yeneceÄŸine dair kısa devre öngörüsüydü. En baÅŸta Ä°slamcıların kabul etmediÄŸi bir tezdir AK Parti’nin Ä°slamcı olduÄŸu yargısı. Nuray Mert gibi bu iÅŸe cidden emek vermiÅŸ sosyologlar bilmez mi bunu? Peki cevabını bildiÄŸi soruyu niçin soruyor Nuray Mert?
***
Hilafetle ilgili bir toplantı düzenlemiÅŸ Hizbuttahrir Grubu Ankara’da. Bu sayede ben de sordum kendime Hilafetle ilgili olarak neler düşündüğümü. Suudlardan birisi çıkıp Halifeyim dese mesela? Veya pek çoÄŸumuzun karşılaÅŸtırmayı pek sevdiÄŸi gibi Papa’nın ya da Kraliçe’nin bir benzeri, sevimli ve hatıralık bir imajdan ibaret, ak sakallı bir tonton mu olacaktır Halife?
Benim izlenimlerim: Muhafazakar kesimin siyasette odaklandığı tarz demokrasidir, Hilafetle ilgili bir meselesi yoktur, Mütedeyyin kesim bu soruya ilgisiz ve hazırlıksızdır, İslamcılarsa mevcut sistem eleştirisinde yoğunlaşmaktan ve kurdukları reaksiyoner dil bağlamında, İslam Devleti başlığını idealist olmakla birlikte ütopik bir sonraki zamana tehir etmiş gibidirler. (İyiliğin ödüllendirildiği bir toplumdayız misal.)
***
Bu yüzden, köprüden atlayan adam da biziz, onu atlamaya teşvik eden kadınlar da biz... İçimizin bir kısmı; her gün ümitsizlikle ölümü düşlerken... İçimizin diğer kısmı; öteki ölürse bana yer açılır diye düşlüyor...
Belki de asıl sorgulamamız gereken; bizi zoraki şekilde birbirimize benzeten, maruz kaldığımız toplumsal tasarımdır.
Henüz yorum yapılmamış.